Her kriz, sağlam temeller için bir sınavdır
Türkiye ekonomisi, son beş yılda peş peşe gelen zorluklarla adeta bir sınavdan geçiyor. Pandemiyle başlayan bu uzun soluklu mücadele, 6 Şubat depremleriyle daha da derinleşti. Ardından ise tüm kesimleri etkisi altına alan, öngörülemez boyutlara ulaşan yüksek enflasyon süreci geldi. Bu dönemde yalnızca vatandaşlar değil, esnaf kesimi, KOBİ’ler, sanayiciler ve hatta köklü firmalar da nefes almakta zorlandı.
Ancak, şu unutulmamalı ki kriz zamanları, aynı zamanda sağlam temellerin ve doğru yönetimlerin değer kazandığı, fırsatlara dönüşebilen eşsiz zaman dilimleridir.
Üç kuşaktır faaliyet gösteren, 45 yıllık geçmişe sahip firmamızla biz de bu zorlu sürecin tanıklarıyız. Sağlık sektörünün bir parçası olarak pandemi döneminde kapı kapatmadık, çünkü görevimiz tıbbi malzeme tedariğini sürdürmekti. Ancak bu süreçte özellikle ithalata dayalı dental ürünlerin tedarikinde büyük sıkıntılar yaşandı. Kur dalgalanmaları ve küresel lojistik sorunları, ürün fiyatlarında ciddi artışlara yol açtı. Üretici ve distribütörler olarak fiyat istikrarını sağlamak, sağlık için gerekli malzemeleri zamanında karşılamak zorundaydık.
Tedarik zinciri krizleri, kur şokları ve art arda gelen maliyet artışları… Özellikle asgari ücretle geçinmeye çalışan kesimin alım gücünün erimesi ve buna paralel olarak işletmeler için de SGK ve vergi yükümlülüklerinin sürdürülebilirliği ciddi bir sorun haline geldi. Bugün birçok sanayici ve KOBİ, üretimi sürdürmekle yükümlüyken bir yandan da çalışanını koruma savaşı veriyor.
Devletin sunduğu Nefes Kredisi gibi destek mekanizmaları, kısa vadede nefes aldırıcı olabilir; ancak köklü çözüm, her zaman olduğu gibi öz sermaye disiplininden, kurumsallıktan ve piyasa güveninden geçiyor. Çünkü sermayesini doğru yöneten, ismini piyasada güvenilir kılan firmalar için her kriz, aynı zamanda bir avantaja dönüşebilir.
Kriz dönemlerinde öz sermayeyi koruyabilen, personel sadakatini sağlayabilen ve riskleri dengeli dağıtabilen firmalar, yalnızca ayakta kalmakla kalmaz; aynı zamanda büyür. Çünkü bu dönemlerde zayıflayan yapılar elenirken, sağlam temeller üzerinde yükselen şirketler daha da güçlenir.
Türkiye’nin geleceği, yalnızca büyük holdinglerin değil; Anadolu’da direnen, istihdam yaratan, üretmeye devam eden KOBİ’lerin elindedir. 45 yıllık bir firmanın temsilcisi olarak, üretimden ve çalışandan yana tavır almaya devam edeceğiz. Her ekonomik dalgalanmayı bir “yıkım” değil, bir “yeniden yapılanma” fırsatı olarak görmeye kararlıyız. Çünkü krizler, sadece risk değil; aynı zamanda değişim ve dönüşüm için de birer katalizördür.